SAVAŞ

Boş zamanlarınızda kitap okumayın

öğrenci törless’in bunalımları – Robert Musil

Posted by savaska Ocak 6, 2013

öğrenci törless'in bunalımlarıöğrenci törless’in bunalımları – Robert Musil, çev. Kamuran Şipal, alakarga yayınları, 2012, 230 sayfa

İyi bir eğitim alması için yatılı okula gönderilir törless. Orada karşılaştığı Reiting, Beineberg, içlerindeki kötülüğü adalet maskesiyle açığa çıkartırlar. Basini hırsızlık yapmuştır ve yargılama vazifesi Reiting ve Beineberg’e düşmüştür. Önceleri olanları sessizce izleyen törless, Basini’ye karşı ilgi duyar. Karışık düşünceler, duygular çıkmazında bocalar. Duygularından korkar, iğrenir Basini’den. Cezalar dayanılmaz olunca Basini, suçunu idareye söyler. Ancak törless’in durumu belirsizdir. törless, matematiksel felsefik bir konuşma yapar, okul idaresi, artık bu okulun törless’e faydalı olamayacağını düşünür, bunu da bir mektupla ailesine bildirir. Elbet bu kadar değil, anlatılanlar. Büyümenin, kimliğinin farkına varırken insanın çektiği acı. İnsanın ne kadar kötü olduğu, olabileceği. Bize insanı yargılama hakkını veren kim. Susarak biz yaratmıyor muyuz yargıçları. Bunalım değil mi zaten yaşam düşününce. ve yaşayınca düşünerek.

Modern romanın öncülerinden Robert Musil’in ilk büyük yapıtı Öğrenci Törless’in Bunalımları. Niteliksiz Adam’a bir basamak belki.

“Bütün gün okulda bu kadar şey yapıyoruz, hangisinin bir amacı var sanki? İnsana yarar sağlayacak ne var içlerinde?”(s.41)

Büyümekte olan bir gencin ilk tutkusu, bir kişiye karşı duyacağı sevgi değil herkese karşı duyacağı nefrettir. Kendini anlaşılmamış görmek ve dünyayı anlamamak, bu ilk tutkunun eşliğinde baş gösteren durumlar olmayıp, tutkuya yol açan tesadüfi denemeyecek biricik nedenlerdir. Tutkunun kendisi ise iki kişi olmanın iki kat yalnızlıktan başka bir anlam taşıyamayacağı bir kaçıştır. (s.53)

ROBERT MUSİL: Avusturyalı romancı, hikâyeci ve deneme yazarı. 20. yüzyılın en önemli romancılarından ve roman türüne özgün katkıları kuşku götürmez yazarlarındandır. Başyapıtı “Niteliksiz Adam” yarım kalmasına rağmen James Joyce’nin “Ulysses” ve Marcel Proust’un “‘Geçmiş Zaman Peşinde’” adlı dev eserleriyle birlikte modern romanın zirvesini oluşturur.

Tam adı Robert Edler Von Musil’dir. 1880 yılında Klagenfurt’da doğdu, 1942 de Cenevre’de öldü. Öğrenim hayatı, tıpkı Kafka’da olduğu gibi, babasının isteği doğrultusunda geçmiş, babasının istediği okullarda okumuş ve yine onun isteği üzerine makine mühendisi olmuştur. Daha sonra Berlin Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji, matematik ve fizik okuyarak psikoloji alanında doktora yaptı. Henüz 26 yaşındayken yayımladığı “Genç Törless” adlı romanı ile birden bire eleştirmenlerin dikkatini çekmiş, kendini tamamen yazarlığa vererek dönemin önemli üniversitelerinden gelen asistanlık tekliflerini geri çevirmiştir. Edebiyatta, özellikle biçimi ön plana çıkaran yazarları eleştirmiş “sanat sanat için değil, sanat hayat içindir” anlayışını savunmuştur.Tüm edebi yaşamı boyunca sosyal ve toplumsal sorunlarla uğraşmış, bunları romanına ustalıkla yerleştirmesini bilmiştir. 1930 yılında ilk cildi yayımlanan başyapıtı “Niteliksiz Adam” ile hayatı boyunca uğraşmasına rağmen çeşitli sebeplerden dolayı bir türlü bitirememiş, özellikle üsluba verdiği önem nedeniyle bazı bölümlerini defalarca yazmıştır.Bu eserinde, I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasının kültürel uyuşmazlığını, güvensizliklerini, kırgınlıklarını büyük bir ustalıkla yansıtır. Gerek eserlerinin derinliği, gerek sanata bakışı ve gerekse yapıtlarının sanatsal nitelikleriyle Robert Musil,20.yüzyılın en büyük Alman romancılarından biri olmasının yanında, modern romanın da temel taşlarından biridir. Adı okurlar tarafından pek duyulmasa da eleştirmenlerce genellikle Franz Kafka, James Joyce, Marcel Proust ve Virginia Woolf gibi modern romanın önemli isimleriyle birlikte anılır. En önemli eseri olan “Niteliksiz Adam” yarım kalmış olmasına rağmen dünya edebiyatının anıt romanlarndan biridir. Çağdaş romanın oluşumunda önemli katkıları vardır.’ (kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Robert_Musil)

Güç, şiddet ve kötülük(A. Ömer Türkeş)

1906 yılında yayımlanan ‘Öğrenci Törless’in Bunalımları’ Robert Musil’in ilk romanıdır. Romanı yazdığında henüz 26 yaşındaydı. Pek çok genç yazar gibi o da ilk romanında şahsi deneyimlerinden yola çıkmış, babasının isteği üzerine 12 yaşındayken kaydolduğu askeri okulda geçirdiği günlerden esinlenmişti. Bu okullarda verilen eğitimin ve disipline dayalı sistemin aslında içinde yaşadığı toplumun siyasal, ideolojik ve ahlaki yapılanmasının çekirdeğini, bir başka deyişle ‘ruhunu’ yansıttığını fark etmiş olmalı ki son romanı ve başyapıtı ‘Niteliksiz Adam’ın kahramanını da aynı eğitimden geçirmiştir. Askeri okuldan sonra yine ailesinin tercihine uyarak mühendislik eğitimi alan, ardından Berlin Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji, matematik ve fizik okuyarak psikoloji alanında doktora yapan Musil ‘Genç Törless’in gördüğü ilgi sayesinde üniversite kariyerinden vazgeçmiş ve yazarlıkta karar kılmıştı.

Bir gencin oluşum süreci 
Roman yatılı bir erkek okulunda okuyan Törless adlı bir gencin büyüme sancıları üzerine kurulmuş. Küçük yaşta evden ayrılmanın getirdiği yalnızlık ve özlem duygusu, itaate dayalı bir eğitim sistemi, zihne yığılan bilgilerin boğuculuğu, öğrenciler arasındaki rekabet, cinselliğin uyanışı, cinsel kimlik arayışı, kötülüğün keşfi ve hazzı… Robert Musil bir gencin oluşum sürecini bireyin topluma, baskıya, otoriteye boyun eğme ve sonuçta düzene ayak uydurma süreci biçiminde işliyor. Kafka, Thomas Man, J. Joyce, Robert Walser gibi, Musil de karanlık bir dünyayı, yozlaşma ve boğuntu içindeki toplumsal yapının faşizmin dayanağı ve işbirlikçisi olacağını çok önceden haber veriyor.
Hikâye başkentten çok uzakta, ülkenin doğusundaki pek şenlikli olmayan bir bölgede, çorak tarla­lar arasında yer alan bir kasabanın tren istasyonunda başlar. Törless kendisini ziyarete gelen annesini eve yolcu etmektedir. Saray Nazırı’nın karısı Bayan Törless’in oğlunu böyle uzak ve sevimsiz bir kentte bırakıp gitmeye katlanmasının nedeni, burada Ka­toliklerin yönetiminde ünlü bir yatılı okulun bulunması; geçen yüzyılda bir vakıf arsası üzerine kurulan okul, yeni yetişen gençleri büyük kentlerin hayli zararlı etkilerinden korumak için başka bir tarafa taşınmayarak olduğu yerde bırakılmış. Okulda ülkenin en seçkin ailelerinin çocukları eğitim ve öğrenim görüyor, burayı bitirdikten sonra ya üniversiteye gidiyor, ya askerlik mesleğine atılıyor ya da devlet hizmetinde çalışmaya başlıyor, söz konusu durumlarda, ayrıca yüksek çevrelere girip çıkabilme bakımından W.’deki okul­da okumuş olmak ayrı bir üstünlük sağlıyor. Hırslı bir çocuk olan Törless de ilkokulu bitirdikten sona kendi isteğiyleAvusturya ’nın seçkin ailelerinin çocuklarının okuduğu bu okulda okumak istemiş. Ancak aradan dört yıl geçtiği halde hâlâ annesinden ayrılmak hüzünlendiriyor genç öğrenciyi.
Yalnızlığından kurtulmak için, kendisinin sessiz ve sakin yapısına hiç uymadıkları halde okulun en karizmatik öğrencileriyle arkadaşlık etmeyi seçmiştir Törless. Arkadaşlık etmekle birlikte onların eylemlerinin gözlemcisi konumunda. Ancak zaman içinde arkadaşları Beineberg ve Reiting’in eylemleri giderek sınırları zorlayacak ve Törless’i de katılıma zorlayacaktır.
Olaylar bir başka öğrencinin –Basini’nin- Beineberg’in parasını çalmasıyla başlar. Beineberg ve Reiting hırsızlığı fark edince Basini’yi cezalandırmaya karar verirler. Yönetime şikâyet şantajına maruz kalan Basini boyun eğer. Artık Beineberg ve Reiting’in esiri ve oyuncağı olmuştur. Reiting’in arzuları basit ve kaba; güce taptığı için güç sahibi olmak arzusunda Beineberg ise inandığı üstün insan felsefesini hayata geçirmek istiyor Basini’nin üzerinde. Ancak her ikisinin araçları da aynı; dayak, işkence ve cinsel istismar… Diledikleri zaman okulun içindeki gizli bir odaya götürdükleri Basini’yi aşağılıyor, dövüyor ve tecavüz ediyorlar. Törless başlagıçta bu sahnelerin sadece izleyicisi. İzlediği bu çarpık ilişkileri kendisine okulda öğretilenlerle yoğurarak bir hayat felsefesi ya da insana dair bir bilgi çıkarmaya çalışıyor. Ne var ki farkına varmadan olayın içine çekilecek ve Basini ile diğerlerine benzer bir ilişki kuracaktır.

Suç ortaklığı 
Olaylar güçlülerden yana bir çözümle sona bağlandığında Törless hayatının en kritik evresinden bunalımlarının üstesinden gelerek, yara almadan çıkacaktır. Ne var ki Musil’e göre onun yarasızlığı toplumun yarası, duyarsızlığıdır. Bu duyarsızlığın, hatta suç ortaklığının farkındalığıyla Beineberg ve Reiting de Basini’ye yaptıklarının cezasız kalacağını bilirler; “Kim bilir, belki de onu tutup sınıfın eline teslim ederiz. En akıllıcası da bu sanırım. Sınıfta o kadar insan var, her biri birazcık katkıda bulundu mu, seninkinin parçalarını topla artık. Zaten ben toplu eylemleri severim. Hani kimsenin pek fazla bir katkı­da bulunması gerekmez; öyleyken dalgalar giderek yükse­lir, yükselir, sonunda ne kadar baş varsa hepsinin üzerinde kavuşur, onları altlarında bırakır.”
Linç mekanizmasının kolayca işleyeceği açık. Çünkü Basini diğerlerinden her yönüyle farklı bir genç. Öncelikle gerek maddi gerek sınıfsal açıdan diğerlerinden daha düşük bir konumda. Fiziksel açıdan da güçsüz ; kadınsı, yumuşak bir fiziksel yapısı var. Musil disiplin ve güç ilişkileri üzerine kurulu askeri okul üzerinden devlet ve toplum simülasyonu yapmış. Basini’ye uygulanan şiddet ve dışlama erkek egemen iktidarın faşizan yüzünü sergiliyor.
Şiddet, eğitim sistemi eleştirisi, cinsellik ve cinsel kimlik gibi pek çok konuya temas etmekle birlikte bunlar romanın asıl konusu değil. Bütün bunlar 20. yüzyıl başlarındaki krizin içine doğan bir gencin bilinçlenme ve olgunlaşma sürecini etkileyen unsurlar. Felsefi krizin de eşlik ettiği bilinçlenme ve olgunlaşma süreci bir aydınlanma yaratmıyor. Ama bir ayılma durumundan, toplumu kuşatan ölü bir kültürden genç kuşaklara kalan mirastan söz edebiliriz; o miras gencin yetişkinler dünyasının kuralların farkına varması, rıza göstermesi ve uyum sağlamasıdır…
Çağın felsefi meseleleriyle ergenlik çağındaki bir gencin ‘hezeyanlarını’ birlikte yansıtıyor Musil. Felsefe ile edebiyatın, edebiyatla psikolojinin kesiştiği ‘Öğrenci Törless’in Bunalımları’nda olaylardan ziyade diyaloglara ve felsefi sorgulamalara dayalı bir anlatım kullanmış. “Üslup, be­nim için bir düşüncenin tam olarak işlenişidir…” diyen Musil’in bu romanındaki üslubu için görkemli sözcüğünü kullanmak mübalağa sayılmamalı.
Robert Musil, Modernist edebiyatın en önemli isimlerinden biridir. Ancak dil konusunda çağdaşlarından –özellikle Joyce ve Woolf’tan- farklı bir yol izlemiştir. Joyce’un romanlarında dilin atomize olmasından, dilin parçalanmasından hoşnutsuzdur. ‘Öğrenci Törless’in Bunalımları’nda dil tutkusu açık bir biçimde görülüyor. Gerek Törless’in iç dünyasında gezinirken, gerek okulun klostrofobik atmosferini ya da kasabanın iç kararıcı mekânların tasvir ederken dili yer yer ağırlaşıyor. Sözünü ettiğim “ölü kültürü” o kültürün taşıyıcısı bir dille, belki o yazarken bile canlılığını çoktan yitirmiş bir dille, o dilin ağırlığıyla canlandırmış. Törless ve arkadaşlarının kavramaya çalıştıkları felsefenin sararmış soluğunu, Törless’in yetişkinler dünyasıyla iletişim kurma zorluğunu açığa çıkaran en önemli unsur romanı dili oluyor.
Söz dile gelmişken, bu dile nüfuz eden çevirinin Kamuran Şipal’e ait olduğunu hatırlatmak isterim. Şipal’in çevirisi ilk kez 1972 yılında yayımlanmıştı. Aradan geçen kırk yılda güzelliği hiç eksilmemiş. (ALINTI: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1082012&CategoryID=40)

 

Yorum bırakın