SAVAŞ

Boş zamanlarınızda kitap okumayın

Berci Kristin Çöp Masalları – Latife Tekin

Posted by savaska Mayıs 20, 2012

Berci Kristin Çöp Masalları – Latife Tekin, Everest yay, 2010, 135 sayfa

“Bir kış gecesinde gündüzleri kocaman tenekelerin şehrin çöpünü getirip boşalttıkları bir tepenin üstüne,çöp yığınlarından az uzağa,fener ışığında sekiz kondu kuruldu…”

“…Köyde yazıda yaylayan,gece dışarıda kalan koyunları sağmaya giden kızlara “Berci kız” denirdi.Koyunların sütünü toplayıp köye getirmeler kıymetli bir iş olarak görülürdü.Bir kızın terbiyesi süt toplamaya gelirkenki haliyle,tavrıyla ölçülürdü.Bercilik eden kızlar saçları sıvazlanarak “Berci kızım” diye sevilirdi.Çiçektepe’de yalnızca çöp ayıklayan,çöp toplayan kızlara bu sıfat layık görüldü.Ancak böyle kızlar “Berci kızım” diye sevildi,övüldü.Bir kızın Çiçektepe’de terbiyesi çöp toplayıp toplamadığıyla,çöp toplamaya gidip gelirkenki haliyle,tavrıyla ölçüldü.”

“…Dükkan evlerdeki kadınların adına özenen Vakıf Çiçektepeli delikanlılar Deli Gönül’e “Kristin” diye ad taktılar.”

“Kristin gözünde yaşlarla kondu aralarında söverek uçarken Vakıf Çiçektepe’nin anacaddeye bağlanan daracık yollarında “Gazino Otel”ler açıldı.”Gazino Otel”lerin kapılarına yanıp sönen cinsten sarı,kırmızı mavi ampuller takıldı.Kondulara ışık kırpan ampullerin üç gün içinde içleri söndü.”Gazino Otel”lerde müzik yapma işine sıvanan Çingeneler en kıvrak havaları öyle donunaklı tellerden çaldılar ki,”Gazino Otel”lere efkar dağıtmaya gelen insanlar duman olup savruldu…”

Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’den sonra okuduğum ikinci romanı. Gecekondulaşmaya masalsı bir geçeklikten bakan bir anlatı. Büyülü gerçeklik. İşçi, fabrika, sanayileşme, grev, siyaset, gecekondu, çöp evler, çöp insanlar, çöp dünyalar…. Şiir gibi roman. Modern dünyaya gönderilen imgeler.  Okurken eğlendirmeyen düşündüren bir masal.  Öğrencilerime okutacağım kitaplar listesinde, ilk başlardadır.

Berci: Davarı sağan kimse, süt sağıcı.

Berci Kristin Çöp Masalları, bir doğuş, bir kuruluş, bir türeyiş öyküsüdür. Kentin kıyısında, çöplükte, fabrika atıklarının ortasında doğan bir hayatın öyküsü. Kentin çöpünden, yabancı oldukları kültürün artıklarından, paslı tenekeden, kartondan, naylondan, muşambadan, plastikten, bir yandan da cenk hikâyeleri, maniler, tekerlemeler ve ağıtların dilinden yaratılmış gecekondunun masalı.  Hep bir ses duyulur sayfalardan; rüzgârın uğultusu, martı çığlıkları, bağrışmalar, küfürler, fabrika gürültüleri ya da silah sesleri. Sesin ağır bastığı bu roman, geleneksel seslerden yararlanarak bestelenmiş bir senfoniye benzer.  İnsan, daima ilksel haliyle, başlangıcıyla kendini oluştururken vardır bu anlatı içinde. O yüzden mağara resimlerini andırır bu anlatım özelliği. O resimlerin yalın olduğu kadar sarp, plastik olduğu kadar da doğal estetiğine ulaşmış, bu özelliği modern edebiyatın ortamına çevirebilmiş bir yazarın başarısıdır  Ümraniye çöplüğü şehrin dışında kalan belediyenin çöplerini bıraktığı boş alan.Latife TEKİN bu çöplükte kurulan 8 gecekondunun öyküsünü anlatıyor.büyük hayallerle kentin büyüsüne kendini kaptırıp gelen insanların reklam tabelalarıyla yapılmış çatılı evlerindeki yaşamlarını masalsı bir şekilde anlatıyor.bu çöplüğün zamanla nasıl bir hızla büyüyüp şehrin bir parçası haline gelmesini ,çarpık kentleşmeyi insan hikayeleri olarak anlatıyor ,kaygıları dertleri , tasaları , hayalleri olan insanların yaşama tutunma hikayeleri ve yaşadıkları hayal kırıklıkları….  son derece sıradan, gündelik hayatları anlatıyor gibi görünen yazar aslında kendi sosyal gelişimini yaşayan, yoktan varolan bir çöp ülkeyi anlatır. kendi içinde bir “cosmos” ülkedir çiçektepe. karanlıkta kapalı bir mekana sığınma içgüdüsüne sahip insanoğlu’nun çerden çöpten de olsa inşa ettikleri “ev”lerinden oluşan bir mahalle. yıkım makinalarına sığınma ve yerleşme içgüdüleriyle günlerce direnen ve sonunda çöpten de olsa yıkılan evlerinin kalıntılarından, çevredeki fabrikaların tabak kırıklarından da olsa rüzgarda uçuveren çatılarıyla naylondan kapılarıyla evlerine yerleşir çiçektepeliler. rüzgarın uçurduğu çatılar kapalı yerlere sığınan insanoğlunun aslında bir rüzgarla uçacak kadar güvende olduğunun simgesidir, camisinin tenekeden minaresi de uçar bu çöpten ülkenin, geceleri minareyi yani sığınma öğelerinin başka bir parçası olan tanrı’nın evinin çatısını tutmak da görev olur çiçektepelilere. son derece sağlıksız bir biçimde olsa da kendi kanunları, kendi manileri türküleri, kendi ermişlerine sahip bu çöp ülke zamanla sosyalleşmeye, şehirleşmeye başlar. çöp bayırları ve çöp evlerden oluşan bu ülkeye tüm dünyanın kuralı kapitalizm gelir. büyük fabrikalar, büyük patronlar ve küçük işçiler artar bir anda. çiçektepe’nin erkekleri yoksul ama özgür insanlardan yoksul işçilere dönüştürülür. çok ağır şartlarda çalıştırılan çiçektepenin erkekleri zamanla haklarını aramaya sendikalaşmaya başlar ve tabi ki tüm patron-işçi çatışmalarında olduğu gibi mücadele fireler de verir işçiler. çiçektepe kendi içinde minyatür bir türkiye’dir belki de alevi meselesiyle, işçi mücadelesiyle, yoksul zengin sınıf arasındaki devasa uçurumuyla, dayak yiyen ev hanımları , hem peşine düşülen hem hafif kadın damgası yiyen ağır işçileriyle, ölen alevi dedesinin “blucin” satmaya başlayan oğluyla.  öplere tutunmuş hayatların çiçektepe’ye dönüştürülen savaştepe’si en sonunda jandarma ve bankanın da çöpten ülkelerine girişiyle sıradanlaşan, sosyalleşen belki de sosyalleştikçe yozlaşan bir ülkeye dönüşür.  insanların birbirini kot pantolonuna bakarak tanıdığı, sırf meşhur olmuş diye bu akımdan geri kalmamak için bildiğimiz botlara yüz milyonları bayıldığı, bazılarının kendilerine küçük bir lüks ve keyif saydığından, bir fincan kahveye koca bir yemek parası bayıldığı bir dünyada, çöpten evler yapan ve adete küçük bir “yamukçokyüzlü şehir” olan çiçektepe’nin kitabı. nasıl artıklardan kendilerine ev kuruyorlarsa, şehrin metacı insanının artık duygularından da yaşamlarını kuruyorlar. birbirlerini seviyorlar ama dövüyorlar, önemli olanın görüntü olduğunun farkına varıp, gerek kendilerini, gerekse evlerini süslüyorlar sanki açıkları kapanabilecekmiş gibi. parasızlıktan dolayı anca hayat kadınlığı yapana orospu diyorlar da onun bunun hakkını yiyene ses çıkarmıyorlar. hakkını arayana gomünist * diyorlar da karısını dövene sayıp sövmüyorlar. küçük bir bugünlerin dünyası kitabı. latife tekin’in 84’te çıkardığı ikinci, fantastik ögelerle yazılmış, yalın anlatımının devam ettiği, yüz küsur sayfalık olsa da içine birçok şeyi sığdırabilmiş çiçektepesi. kaynak

………….

Berci saflığı,masumiyeti;

Kristin fahişeliği,kirlenmişliği;

Çöp itilmişliği,unutulmuşluğu,çaresizliği;

Masallar ise düşleri ve umudu ifade ediyor.

Böylece Latife Tekin’in kurguladığı çatışma,kitabın kapağında başlamış oluyor…(Burcu Sevil Şahin) kaynak

…………..

Latife Tekin:

1957’de Kayseri’nin Bünyan ilçesine bağlı Karacahevenk köyünde doğdu. 1966’da 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Ortaöğrenimini Beşiktaş Kız Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Telefon Başmüdürlüğü’nde kısa bir süre çalıştı. İlk kitabı “Sevgili Arsız Ölüm” 1983’te yayınlandı. Anadolu’daki köy yaşamı ve insanlarını masalımsı bir atmosferde ve “Yüzyıllık Yalnızlık” (Gabriel Garcia Marquez) tadında anlattığı bu ilk romanıyla büyük ün kazandı. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları geldi. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrildi. Değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların önde gelen isimlerinden biri oldu.

 

Latife Tekin Bodrum Gümüşlük`te bir `Ebediyat Evi` projesi başlatmıştır. Garanti Bankası tarafından desteklenen proje, mimar

 

Hüsmen Ersöz’ün 1998 yılında hazırladığı mimari proje ile inşaata başlamıştır (1999). Ressam Hale Arpacıoğlu’nun, Koç Grubu şirketlerinden aldığı destekle, aynı mimari projenin bir parçası olarak Sanat Evi’nin yapımına başlanmıştır. Latife Tekin, Bodrum Gümüşlük’te, herkesin yazabileceği, tartışabileceği, sanatçıların büyük şehrin dağdağasından uzak eser üretebileceği bir mekanın tamamlanması için çalışmaktadır.Son olarak 2010’da “rüyalar ve uyanışlar” kitabı yayımlandı.

28 Aralık 2011 akşamı Sabit Fikir ve İstanbul Modern işbirliğiyle düzenlenen Sözünü Sakınmadan etkinliğinde usta eleştirmenler Ömer Türkeş ve Semih Gümüş’ün konuğu olmuştur.

Romanları:

Senaryo: Bir Yudum Sevgi (1984)

Anı : Gümüşlük Akademisi (1977)

 

 

 

Yorum bırakın